Efendim A.Ş.
Telefon Adabı
ULAŞ
BIÇAKCI
tarafından, kurumsallaşma sürecinin başlangıç noktalarından birisi olan
telefonla iletişim konusunda birey, kurum, kuruluş ve şirketlerimizin yararı
için hazırlanmış ve bir çok yerde yazı dizisi olarak da yayınlanmış ücretsiz
kitapçıktır.
Kirapçığın kaynak göstermek koşulu ile kopya
edilmesi, dağıtılması ve birey ve/veya kurumların ihtiyaçlarına uyarlanarak
kullanılması konusunda Ulaş Bıçakcı ve YÖNTEK Müşavirlik Ltd Şti’nin ön izni
vardır.
Kitapçık, ilginenlerin kendilerine ya da
şirketlerine uyarlayarak yararlanabilmlerini kolaylaştırmak amacı ile Word.doc
formatında sunulmaktadır.
Kitabı bilgisayar dosyası olarak bilgisayarınıza
aktarmak için YÖNTEK Müşavirlik Ltd’nin web sitesinin şu linkini
kullanabilirsiniz:
www.yontek.com/ekitap_telefon_adabi.asp
YÖNTEK Müşavirli Ltd öncülüğünde kurulan
YontekMusavirlikLtd Yahoo Grubu’na ücretsiz üye olmak için ise için YontekMusavirlikLtd-subscribe@yahoogroups.com
adresine subject/konu hanesi de boş olan boş bir e-mail atınız ve bir süre
sonra Yahoo'dan teyidinizi almak için gelecek İngilizce mail'i hiçbir şeyine
dokunmadan olduğu gibi geri gönderiniz.
Efendim A.Ş.
- Telefon Adabı
(ULAŞ
BIÇAKCI tarafından, kurumsallaşma sürecinin başlangıç noktalarından birisi olan
telefonla iletişim konusunda birey, kurum, kuruluş ve şirketlerimizin yararı
için hazırlanmış ve bir çok yerde yazı dizisi olarak da yayınlanmış ücretsiz
kitapçıktır.)
Türkiye’ye gelen ve bir
süre kalan Amerikalı bir arkadaşım, “Türkiye’de amma da çok Efendim Company
(efendim adında şirket) var” diye bir düşünceye kapıldığını söylemişti bana.
“Çünkü hangi şirkete telefon etsem hep aynı cevabı alıyorum” diyordu:
“Efendim!” Dostum gerçekte ülkemizle ve insanlarımızla alay ediyordu tabii.
Demek istediği, “Telefon isim söyleyerek açılır. Daha telefonda konuşmasını
bile bilmiyorsunuz!”. (Bu hikaye gerçektir. Ancak hikayeyi bir kaç kez bir kaç
yerde yazdıktan ve anlattıktan sonra başka yerlerde çeşitli varyasyonlarını
okudum ve dinledim.)
Kızcağız haklı idi.
Türkiye’nin en büyük bankalarından biri olan benim bankamın benim çalıştığım
Göztepe şubesi telefonu nasıl açıyor biliyor musunuz: “Göztepe”. Ben de bazen
inat olsun diye şöyle soruyorum: “Hangi Göztepe, İzmir Göztepe mi yoksa
İstanbul Göztepe mi?”
Bazen de, “Telefonla satış
eğitimi” görmüş genellikle genç arkadaşlar arıyor, sanki kırk yıllık
arkadaşınmış gibi sohbete teşebbüs ederek, on defa hal hatır sormayla
başlayarak. Bazıları da kendileri aramalarına rağmen, “Pardon, orası hangi
şirketti” diye sorarak.
Bu kitapçık telefonda
bırakın satış felan yapmayı, telefonda konuşmanın incelikleri ile bile
uğraşmayacak sadece çok çok basit en temel kullanım kurallarına değinecektir.
Gerçekten de iş
yaşamımızın kurumlaşma süreci maalesef çok ağır işliyor. Oysa ki, kurumsal
ve profesyonel davranış şirketin sesinden ve konuşmasından başlar.
İnsanlar kendilerine
telefon ve telefonda konuşmaktan bahsedilmesini küçümseyebilirler ve
hoşlanmayabilirler diye, olanca önem vermeme rağmen, bu konuyu işlememek için
uzun süre direnmiştim. İşlemeyi, uzun süre başka konuların içerisine yedirerek
dolaylı olarak yapmayı tercih etmiştim. Gerçekten de başlangıçta bir
hoşnutsuzluk oluyor; “Yani şimdi bize telefonda konuşma mı öğretilecek!”
gibilerinden. Ancak 1993 sularında danışmanlığını yaptığım bir şirketin
sahibinin ısrarı beni fikrimden vazgeçirdi ve o şirket için sadece bu konuyu
işleyen şirket içi seminerler düzenledik. Daha sonra diğer bazı seminerlerimde
de konuyu işledim. Bir de gördüm ki, tartışmaya başladıktan sonra insanlar
karşılaştıkları problemleri öylesine dile getiriyorlar ki, herkesin bu konuda
dolu olduğu ortaya çıkıyor. Bahsettiğim şirket sahibi daha sonra bir kitapçık
yazmamı istedi. Onun gibi bir çok iş adamı, yönetici ve eğitimci konunun çok
önemli olduğunu ve böyle bir kitapçığın çok yararlı olacağını dile getiriyordu.
Nitekim benzeri bazı yayınlar da ortalıkta görülmeye başlanır olmuştu ve ben de
kitapçığı yazmıştım.
Kitapçık nedense yıllar
geçmesine rağmen arasıra karşıma çıkıyor. Birkeresinde Samsun KOSGEB’in
düzenlediği ve 100’ü aşkın patron ve yöneticinin katıldığı, “KOBİ’lerde
Kurumlaşma” konulu bir seminer vermiştim. Orada bir ara şöyle bir lafı geçmişti
kitapçığın. Katılan kişiler seminer sonrasında kitabı satın almak istemişler
ama bulamamışlar. Yardımcı olsun diye KOSGEB’e rica etmişler, onlar da
bulamamış. Çünkü kitapçık piyasada satılmak üzere yayınlanmamıştı. Şirket,
kitabı kendi personeline, bayilerine, müşterilerine ve tanıdıklarına dağıtmak
üzere bastırmıştı. KOSGEB benden rica etti ve arşiv kopyalarımdan ikisini
onlara yolladım.
En son şu sıralarda
danışmanlığını yaptığım bir başka şirkette konu aynen gündeme geldi. O eski
kitapçığı hatırladım ve konuyu tekrar ele aldım. Birdenbire aklıma
birikimlerimi sizlerle de paylaşmak geldi. Kendiniz, kurumunuz, şirketiniz için
bir tavsiyeler listesi vereceğim.
Telefonla iletişim
konusu gerçekten dertli bir konu. Ama önce bir test yapalım. Eğer aşağıdaki
örnekleri dert etmiyorsanız tavsiyelerimi okumanıza gerek yoktur:
· Telefon
ediyorsunuz, karşınızdaki, kendine özgün olarak geliştirdiği bir tonla ve
kendisini tanıtmaksızın cevap veriyor; “Ef’fendimm.....” veya haşin bir;
“Aloo.....” ya da; “Buy’run.....”
· Bir
şirketi arıyorsunuz, santral görevlisi bile telefonu hem de şirketin ismini
dahi söylemeksizin benzeri bir şekilde açıyor.
· Telefon
ediyorsunuz, kimse cevap vermiyor. Açan yok. Ya da dakikalarca meşgul.
· “Hemen
bağlıyorum” deniyor ama yine dakikalarca müzik dinliyorsunuz.
· Bazı
kompleksli insanlar telefonun kendisine aktarılmasının, karşıdaki kişinin hatta
alındıktan sonra yapılmasını istediklerinden, telefonu aktaracak kişiler, “Önce
siz bağlayın ben aktarayım” didişmesine girişiyorlar ve tereddütte kalınca da,
“Beraber bağlayalım” diyorlar. Ancak akıllı geçinen taraf beraber
bağlamıyor ve kendisine verilen talimatı gerçekleştirmeye çalışıyor.
· Karşınızdaki, telefonu bağlarken lafınızı
ağzınıza tıkarcasına sözünüzü bölerek hattı kesiyor. Sonra bekle Allah bekle.
Bağlanabilmişseniz ne mutlu. Çoğu kez hat kapanıyor.
· Birisine
bağlanırken ne size bilgi veriliyor nede bağlandığınız sizin hakkınızda
bilgilendirilmiş.
· Yakınınızdaki
telefonlardan birisi çalıyor, çalıyor, çalıyor. Kimsenin aldırdığı yok.
· Üstelik
insanlar kendi telefonlarının çalmasına da aldırmıyor. Varsın karşıdaki
beklesin.
· Zır
zır inleyen telefonun sesinden kimse rahatsız olmuyor.
Sizin
şirketinizin de böyle davranmasını istemezseniz yapacağım tavsiyelere kulak
vermeniz yararlı olacaktır. Yine belirtmek isterim ki, tavsiyelerim en temel
ilkelere ilişkindir ve çok geniş bir tabana hitap etmektedir.
1. Telefonumuzu 2’den fazla
çaldırtmamalıyız. Arayan kişi beklemektedir. Gürültü kirliliği de çabası. Ana
kuralımız; “Karşımızdakine ve çevremize
saygı”dır: Birinci çalışta cevaplayamıyorsak ikinci çalışta
muhakkak cevaplamalıyız. 2 zilden fazlası bizi rahatsız etmeli. Aynen sokakta
etrafımızdakilerin yerlere çöp atmasından, trafikte kırmızı ışıkta
durulmamasından ya da sırada beklerken arkamızdakinin ensemize çıkmasından ne
kadar rahatsız oluyorsak, o kadar rahatsız olmalıyız. Asıl, arayanı düşünelim
lütfen. İnsanları telefonda en fazla sıkan konu bekletilmektir.
2. Üçüncü kez çalan telefonu en
yakındaki kişi cevaplamalı ve 4. kez çalmasına izin vermemelidir:
Çalan telefona ulaşmak zor ise telefon santralımızın bize tanıdığı olanaktan
yararlanmalıyız. Yani en yakın telefona uzanarak, çalan telefondaki çağrıyı
bulunduğumuz telefondan almalıyız. Santraldan santrala farklılıklar gösteren
bir özellik olduğundan bunun nasıl yapılacağını işe yeni alınan kişilere
oryantasyon eğitimi sırasında öğretmeliyiz.
3. Telefonumuzu, sadece, “Efendim”
veya, “Alo” ya da, “Buyurun” gibi sözcüklerle açmamalıyı. Bu
kuralın izahı yoktur. Bu şekilde verilen cevap karşıdakini sinir ediyor.
Binlerce kişi çalıştıran koskoca kuruluşlara telefon ediyorsunuz, telefon,
“Efendim.....” ya da sadece “Alo.....” veya “Buyurun.....” diye açılıyor. Hem
de öyle bir tonla ki sanırsınız yanlışlıkla Genel Müdürün direkt numarasını
çevirdiniz de karşınıza Genel Müdür çıktı. Şirketin ismini söylemek nedense
akıl edilmiyor.
4. Telefonumuzu açtığımızda ilk iş
kendimizi tanıtmak olmalıdır: “Buyurun Ayşe” veya “Ben Ahmet” gibi. (Not: Tüm
örneklerde milli isimlerimiz olan Ayşe ve Ahmet kullanılmıştır.): Telefona
cevap verirken sadece, “Efendim, Alo, Buyurun” gibi sözcüklerle yetinemeyiz.
Bunlara mutlaka adımızı ilave ederek kendimizi tanıtmalıyız. Telefonu
açtığımızda, “Buyurun Ayşe” gibi bir ifade kullanmayı alışkanlık haline
getirmeliyiz.
Telefonu, “Efendim, Alo
veya Buyurun” diye açmamak özel bir çaba ister. Başarmak için işte bir
egzersiz: Telefonu 111 kere açıp kapayın ve her seferinde, “Buyurun Ahmet” veya
“Ben Ahmet” deyin. Telefonu açar açmaz kendimizi tanıtmayı bir alışkanlık bile
değil, refleks haline getirmeliyiz. Bu refleksin bize hiçbir zaman zararı
yoktur. Otomobilinizle sağa sola dönerken sinyal vermek gibi. Ya faydası?
Telefondaki sesin adeta kartvizitimiz olduğunun söylediği zamanımızda sanırız
faydası üzerinde durmak bile gereksizdir. Toplumların uygarlık düzeyi arttıkça
bu tür kurallar yaygınlaşıyor. Biliyorsunuz, sokaklara trafik ışıklarının
konulduğu ilk dönemlerde kırmızı ışığı kimse dinlemezdi. Sonraları bazılarımız
dinler oldu. Daha da sonraları kırmızı ışığa hepimiz uyar olduk. Kırmızı ışık
sadece gece geç saatlerde ihmal edilir duruma gelmişti. Ama şimdi, en geç
saatlerde, sokaklarda kimse yokken bile kırmızı ışıkta durabiliyoruz. Telefonda
da böyle davranmalıyız. Telefon kullanmak kültürel düzeye ilişkin bir
göstergedir.
Bir çok kişiye şirket içi dahili konuşmalarda telefonu
açınca isim söylemek fazladan bir şey gibi gelmektedir. Ancak belli bir
ölçeğe ulaşmış bir şirkette dahili konuşmalarda da isim vermek daha uygun
olacaktır.
5. Şirket dışından gelen telefonlara
cevap verirken şirketimizi de mutlaka tanıtmalıyız; “Örnek AŞ buyurun, ben
Ahmet Mert” gibi: Eğer bir dış çağrı, santraldan bağlanmaksızın
doğrudan bizim dahili ya da direkt telefonumuza düşerse, “Buyurun Örnek AŞ, ben
Ahmet Mert” gibi bir açılış yapmamız gerekir. Dış çağrılara cevap verirken
soyadımızı da söylememiz doğru olacaktır. Telefon santralları iç çağrılarla dış
çağrıları farklı zil sesi ile belirtebiliyor. Bu sesleri ayırmayı işe yeni
giren kişilere oryantasyon eğitimlerinin ilk gününde öğretmeliyiz.
Veya belki de
servisimizde direkt telefon vardır. Hatta öyle ise servisimizi de belirtmemiz
gerekecektir. (Not: Türkler mert insanlar oldukları için örnek soyadı olarak
Mert kullanılmıştır.)
Tavsiyem odur ki,
kendimizi ve şirketimizi tanıtmayı, sadece telefonda değil yüz-yüze
temaslarımızda da yapmalıyız. Elimizi uzattığımız kişi, eğer yakından
tanıştığımız bir kişi değilse, elini sıkarken, “Ayşe Mert efendim, nasılsınız?”
gibi bir ifade kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Karşılaşma iş ile
ilgili bir karşılaşma ise, “Ben Örnek AŞ’den Ayşe Mert” demek daha doğru olur.
Malum insanları isim konusunda genellikle unutkandırlar. Bu tür bir
davranış tarzı karşı tarafa centilmence bir yaklaşım ve kendimiz için de bir
tevazu (sadelik) göstergesi olacaktır.
6. Kendimizi ve şirketimizi, karşı
tarafı biz aradığımızda da tanıtmalıyız; “Örnek AŞ’den arıyorum, Personel’den
Ayşe Mert” gibi: Kendimiz de şirket içindeki veya dışındaki birisini
aradığımızda, aradığımız kişi en samimi arkadaşımız bile olsa telefonu açar
açmaz ismimizi söylemeliyiz; “Alo Ayşe, ben Ahmet” gibi. Evet bunu da refleks
haline getirmeliyiz. “Ben onun sesini tanırım” dememeliyiz. Bu konuda kulağı
çok hassas bazı kişiler hariç sürekli yanılmalar olmaktadır.
Şirketten dışarıyı
aradığımızda karşı tarafa şirketimizi ve hatta departmanımızı da tanıtmalıyız.
Bu tür aramalarda söze, “Efendim, Örnek AŞ’den arıyorum, Planlama’dan Ayşe
Mert” şeklindeki bir ifade ile başlamalıyız.
Telefonda tanıtımların
karşılıklı olarak ivedilikle yapılmasının nezaketin ötesinde pratik yararları
da vardır. Tanıtımla yapılan açılışlarda, “Kim arıyor?”, “Nereden arıyordunuz?”
gibi sorulara gerek kalmadığı için vakit kaybı olmaz ve konuya doğrudan
girilebilir.
İster biz aradığımızda
isterse biz arandığımızda olsun bölüm/departman ve soyadının söylenmesi tekrar
aranma/görüşme yapma durumu ortaya çıktığında çok yararlı olabilmektedir. Bir
sürü, “Hangi Ahmet?” veya “Pazarlama’ da ki Ayşe hanım mı acaba?” gibi gereksiz
ve neticesiz konuşmalar önlenmiş olacaktır.
7. Lütfen
uzatmayınız: Telefon görüşmelerinde özellikle açış ve giriş
konuşmaları gereksiz yere uzatılmaktadır. Örneğin, “daha daha” şeklinde hal
hatır sormak, hava durumunu, eş dost akrabayı sormak, sosyal etkinliklerden
bahsetmek, güncel politik, ekonomik konuları tartışmak ya da teşekkürleri,
saygıları sunmak... gibi. Malum her dakikası yazıyor.
8. Telefon
görüşmelerini uzatmamak ve verimini arttırmak için görüşme öncesi gerekli
hazırlığı yapmalıyız: İşle ilgili konularda da telefon
görüşmesi öncesi gerekli hazırlıkları yaparak görüşmelerin uzamasını
önleyebiliriz. Gerekli belgeleri ve bilgileri hazırlamak, karşı tarafın ya da
kendimizin sorması muhtemel soruları tahmin etmek gibi.
9. Telefonda konuşurken sırada
bekleyen çağrıyı da bekletmemeliyiz: Telefonumuz bizi, o
anda başkası ile konuşmakta iken de uyarabilir. Telefonumuzun, konuşmakta iken
kulağımıza yapacağı uyarı sesini de tanımalıyız. Bu uyarı sesini de ikiden
fazla çaldırtmamalıyız.
Bu gibi durumlarda
konuşmamızı süratle beklemeye alarak sıradaki çağrıyı da fazla bekletmeden
cevaplamalıyız. Tabidir ki, beklemeye aldığımız kişiye çabuk dönmemizi
sağlayacak bir cevaplama gerçekleştirmeliyiz. Ya da telefonda konuşmakta iken
bize, bir başka hatta bir telefon olduğu santral iletişim görevlisi veya bir
başka arkadaşınız tarafından bildirilebilir. Onu kısaca cevaplayabileceksek
hemen cevaplamalı ve eski hattımıza dönmeliyiz. Cevaplamak istemiyorsak
arkadaşımız veya santral iletişim görevlisine uygun bir mesaj iletip arayana
aktarmasını istemeliyiz.
Bekleme konumuna
geçtikten sonra sırada bekleyen bir çağrıya cevap verebilme ve tekrar eski
hatta dönme işlevi farklılık gösteren bir özellik olduğu için işe yeni alınan
kişilere oryantasyon eğitimlerinde öğretilmelidir.
10. Karşımızdakini beklemeye almayı ve
tekrar ona dönmeyi, eski hattı kaybetmeden ve gereken süratle yapmayı iyice
öğrenmeliyiz: Telefonumuzun ve/veya telefon santralının bize
sağladığı olanakları tam olarak bilmeliyiz. Telefonda konuşmakta iken bizim bir
telefon etmemiz ya da araya giren bir işi yapmamız gerekebilir. Bu durumlarda
karşı tarafı beklemeye almayı sonra ona geri dönmeyi iyice öğrenmemiz
gerekiyor. Bunu beceremeyip hattı kaybedersek karşımızdakinden *
(küfür) yiyeceğimizi unutmayalım. Konuşmayı beklemeye alacağız, bekleme sesi
gelince de arayacağımız numarayı çevireceğiz veya yapmamız gereken işi
yapacağız. Yaptığımız görüşmeyi veya işi bitirip tekrar eski hatta döneceğiz.
Eski hatta geri dönünce, “Özür dilerim beklettim” gibi bir ifade kullanmak
gerekir. Eğer bekletme uzun sürecekse iki taraftan birisini, “Özür dilerim
diğer hat uzun sürecek. Ben sizi arayayım” şeklindeki bir yaklaşımla fazla
bekletmemeliyiz.
11. Telefonu bir başkasına aktarırken
her iki tarafa da bilgi vermeliyiz; “Ben sizi Muhasebe’den Ahmet Mert beye
aktarmaya çalışacağım, bir dakika lütfen” ve “Ahmet bey Örnek AŞ Muhasebesinden
Ayşe hanım arıyor, bağlayayım mı?” gibi: Telefonu bir
başkasına aktarırken hem aktarılana hem de aktardığınıza bilgi vermeliyiz. “Ben
sizi şimdi Üretim’den Ayşe Mert Hanım’a bağlamaya çalışacağım, ayrılmayın
lütfen!” ya da, “Sizi Örnek AŞ’den Ahmet Bey arıyor. Satış koşulları konusunda
bilgi istiyor. Aktarayım mı?” gibi. Eğer bağlantıyı gerçekleştiremezsek, o
kişiyi arayıp kendisine, “Sizi Örnek AŞ’den Ahmet bey aradı. Satış koşullarını
konuşacakmış. Bağlayamadım, bilginiz olsun” şeklinde bir bilgi vermeliyiz.
Çağrıyı santrala iade
ediyorsak karşımızdakine bunu da, durumuna uyan, örneğin, “Ben buradan
bağlayamıyorum. Lütfen bekler misiniz? Sizi santrala iade etmeye çalışacağım.
Onlar yardımcı olabilirler” gibi bir ifade ile belirtmeliyiz.
Aranan kişi bizim
yakınımızda oturan bir kişi ise ancak yerinde yok veya durumu müsait değil ise,
“Kendisi yerinde değil/şu anda müsait değil, ben yardımcı olabilir miyim?” gibi
duruma uyan bir ifade kullanmalıyız. Eğer yardımımız talep edilmezse, “Notunuz
varsa kendisine ileteyim” teklifini yapmalıyız. “Ben elâlemin sekreteri miyim!”
yaklaşımını yapmamalıyız.
12. Aranan biz değilsek aranan için
mesaj almalı, mesajı doğru almalı, mesajı ilgilisine iletmeli ve mutlaka
zamanında iletmeliyiz.
İyi alınan bir mesaj en
az şu bilgileri içermelidir.
· Arayanın
firmasının adı,
· Arayanın
adı ve soyadı,
· Telefon
numarası,
· Aradığı
gün ve saat,
· Bıraktığı
mesaj,
· Mesajı
alanın adı.
Bu
amaçla hazırlanmış olan telefon mesaj formunu tüm mesajlar için kullanmalıyız.
mesaj formu tesadüfen elimizin altında yoksa tüm bilgileri yine eksiksiz olarak
almalıyız.
Telefon mesaj formları
bir süre sonra atılırlar. Tavsiyem odur ki, mesaj formunu atmadan önce telefon
numaralarını ve kısaca diğer notları ajandanıza da yazmamızda yarar vardır. Bir
süre sonra aynı telefonu aramak istersek izini kolayca bulabileceğimiz gibi
telefon görüşmesinin tarihini de ileride doğabilecek ihtiyaçlar için kaydetmiş
oluruz. Ayrıca telefon mesaj formlarını hemen atmamakta da yarar vardır. Aynı
kişi kısa bir zaman dilimi içerisinde birkaç kez ararsa aynı bilgileri
kendisine her defasında sormak zorunda kalıp sinirlenmesine neden olmamış
oluruz.
13. Telefonu beklemeye alır ya da
başka birisine aktarırken karşımızdakinin sözcüklerini bölmemeliyiz.
Bu duruma ülkemizde iyi
eğitilmemiş telefon operatörlerinde çok sık rastlanmaktadır. Ayrıca
telefonların yanlış bağlandığı kişilerde de sık görülen bir davranış biçimidir.
Telefon santrallerinin otomatik cevaplama sistemine geçmeleri birinci durumu
giderecektir. Ancak bu konuya hepimiz özen göstermeliyiz.
Telefonu aktarmak, bir
başka telefona cevap vermek, bir başka kişiyi aramak veya o andaki acil bir işi
yapmak gerektiğinde karşımızdakinin sözcüklerini lafını ağzına tıkarcasına
bölmemeliyiz. Evet, biliyoruz, bu gibi durumlarda büyük ihtimalle çabuk
davranmak söz konusudur ve karşımızdakinin lüzumsuz açıklamalarını dinlememek
gerekebilir ve dolayısı ile sözünü kesmek zorunluluğu olabilir. Biz, sözünü
kesiyorsunuz bâri sözcüğünü kesmeyin diyoruz. Bir başka deyişle sözünü
usturuplu kesin diyoruz. Karşıdakinin cümlelerinin arasına uygun bir anda girip
duruma uygun olan, “Bir saniye, ayrılmayın lütfen” veya, “Bir saniye
bekletebilir miyim lütfen?” ya da sadece, “Bir saniye lütfen” gibi bir ifade
kullanmalıyız. Yine de karşımızdaki hoşnut kalmayabilir. Ancak kullanılacak
ustaca bir ses tonu bu hoşnutsuzluğa kesin olarak izin vermeyecektir.
Tavsiyem odur ki,
günlük konuşma ve tartışmalarımızda da bu konuya aynı özeni göstermeliyiz.
14. Karşınızdaki kişi beklerken bizim
taraftaki sesler ona gitmemeli, bunun için beklemeye almada santralın bekleme
işlevini kullanmalı ve kişiyi çok bekletmemeliyiz.
Telefonu beklemeye
almak için mutlaka santralın bekleme işlevini kullanınız. Bu işlev de
santraldan santrala farklı olduğu için işe yeni alınan kişilere oryantasyon
eğitimlerinde verilmesi gereken bir başka iletişim bilgisidir.
Bu işlevi
kullandığımızda karşı tarafa ses gitmez. Telefonumuzda bekleme işlevi yoksa
telefonun kulaklık ve konuşma uçlarının ikisinin birden elimizle kapamalıyız.
Telefon kulaklığı da sesi karşı tarafa iletir. O anda etrafınızda hiç bir ses
olmasa dahi karşınızdakini bekletirken bunları yapmalıyız. Bu tür kurallar
trafik kurallar gibidir. Gecenin yarısında, “Canım bu saatte kimse yok, kırmızı
ışıkta durulur mu?” da diyebiliriz. Ancak toplum uygarlaştıkça böyle denmiyor.
Bir de varsayın ki,
bekleme tuşu çalışmıyor veya tuşa doğru dürüst basamadık da karşıdaki
konuşmalarımızı duyuyor: “Yok de. Toplantıda falan de, atlat!”. Onun için
bekleme tuşuna basmakla yetinmeyerek bekleme sinyalini de duymalıyız.
Görüldüğü gibi
telefonun yeteneklerini tanımak da yetmemektedir. Telefonun çalış şekilleri,
sinyal seslerinin türleri gibi özellikleri de tanımamız gerekiyor.
15. Aranan biz değilsek bile arayana
gerekli nezaketi göstermeyi ihmal etmemeli ve telefonu doğru kişiye
aktarmalıyız.
Yanlış bir telefon bizi
genellikle sinirlendirir. Ancak sosyal bir insan olarak buna engel olmalıyız.
Arayanı terslemek, yüzüne telefonu kapatmak veya en azından yanlış arama
yüzünden sinirlendiğimizi belli etmek uygarca bir davranış değildir.
Çağrıyı, aranan kişiye
bağlamak için arayana, “Sanıyorum bir yanlış bağlantı oldu, sizi bağlamaya
çalışacağım, ayrılmayın lütfen” diyerek yukarıda izah edilen şekilde bağlantıyı
gerçekleştirmeliyiz.
16. Telefon aktarmalarında,
aktaracağımız kişiyi bulamıyorsak, karşımızdakini ve hattı, yukarıda açıklanan
şekilde mesaj alarak fazlaca bekletmemeliyiz.
Karşımızdakini uzun
süre bekletmek yerine, “Kendisini bulamıyorum. Ben not alıp kendisine iletiyim”
gibi bir yaklaşım yapmalıyız. Biz onun isteğini yerine getirmek için ter
döküyor bile olsak, karşımızdaki bunu anlayamaz ve beklemekten sıkılarak
öfkelenir.
Ayrıca uzun uzun
bekletilen hatların santralı aşırı yere yükleyeceğini ve içeriden veya
dışarıdan arayan ve arananların haklarına tecavüz edebileceğini de
unutmamalıyız.
17. Yanlış numara çevirdiğimizde
karşımızdakine aynı durumda bize davranılmasını beklediğimiz şekilde
davranmalıyız.
Yanlış telefon
açtığımızda karşımızdakinden özür dilemeyi ihmal etmemeliyiz.
18. Telefonda, “Ararım/z” veya,
“Bağlıyorum”, “Kendisine söylerim sizi arar”, “Ben sizi arattırayım”, “Söylerim
sizi arar” gibi bağlayıcı ifadeler kullanmamalı ve gereksiz sözler vermemeliyiz.
Örneğin
bir çağrıyı bir başkasına bağlarken, “Bağlıyorum/aktarıyorum” gibi “bağlayıcı”
ifadeler kullanmamalıyız. En azından, “Bağlamaya çalışacağım” demek daha doğru
olacaktır. Çünkü karşı taraf istemeyebilir veya meşguldür ya da hat
kesilebilir. Sadece, “Bir dakika lütfen” demek de yeterli olabilir. Bağlanacak
kişinin belki bir beyaz yalancığı bile olabilecektir. Veya kişi gerçekten
yerinde yoktur da, karşıdakini inandıramaz, “atlatıldım” izlenimi
uyandırabiliriz.
Başkası adına, örneğin,
“Biz sizi ararız” gibi sözler de vermemeliyiz. “Notunuzu kendisine ileteceğim”
gibi bir ifade çoğunlukla işinizi görecektir. Bazı durumlarda, örneğin müşteri
ile yapılan temaslarda şirket veya departman politikası olarak, “Biz sizi
arayalım” denmesi istenebilir. Özellikle istendiği için veya yanlışlıkla böyle
bir söz verdiysek, mesajı verdiğimiz kişinin aramayı yapıp yapmadığını takip
etmeliyiz.
Arayanın aradığı kişi
tarafından aranıp aranmayacağı konusunda hiç bir fikrimiz yoksa ve arayanın
konumu uygunsa, “Notunuzu kendisine ileteyim” diyerek onu beklentiye sokmamak
için, “Eğer mümkünse daha sonra arayabilir miydiniz lütfen?” şeklinde bir yaklaşım
da yapılabilir.
Ancak her halükarda
aranan kişiye arandığını iletmemiz gereklidir.
19. Bizi arayan kişiye, telefonumuzun
başında değilken de saygılı olmalıyız. Yakınımızdakilere ya da santral iletişim
sorumlusuna gittiğimiz yeri söylemeli ya da telefonun yönlendirme işlevinden
yararlanmalıyız.
Telefonumuzdan
uzaklaştığımızda, santral iletişim sorumlusuna, telefonumuza en yakın
arkadaşımıza veya varsa gösterilen başka kişilere gittiğimiz yeri ve
döneceğimiz zamanı ve varsa notlarımızı bırakmalıyız. Bu kişiler de arayan
kişilere gerekli bilgileri vermelidirler.
Telefonumuzun
yeteneklerinden yararlanıp yönlendirme yapmak da iyi bir yoldur. Ancak
yönlendirme yapacağımız yerden doğrudan kendi yerimize dönecek olmalıyız. Yoksa
oradan aradığımızda o kişi bizim telefonlarımıza bakmak zorunda kalacaktır.
20. “Ben yardımcı olabilir miyim?”i
bir yaklaşım tarzı olarak benimsemeliyiz.
Bir çok kez arayana,
“Ben yardımcı olabilir miyim?” demek gerekir. Unutmayalım ki, karşımızdaki
dışarıdan arayan kişi için bizler farklı kişiler değiliz. Örnek AŞ’liyiz ya da
Örnek AŞ’yiz. Dolayısı ile karşıdaki kişi, ayırım gözetmeden bizden yardım
umacaktır.
Tavsiyem odur ki,
karşımızdaki bizden gerçekten yardımcı olamayacağımız bir şey isterse ona
yapacağımız en iyi yardım, “Özür dilerim, ben bu konuda maalesef yardımcı
olamayacağım” diyerek kendisine gerçekten yardımcı olabilecek birisine
bağlamaktır. “Ben yardımcı olabilir miyim?” bir yaklaşım biçimidir, tutumdur,
stildir, tarzdır. Yapamayacağımız yardıma kalkışmak çok olumsuz sonuçlar
verebilir.
Bir özel tavsiye daha:
“Ben yardımcı olabilir miyim?” yaklaşımı sadece telefonda değil günlük iş
yaşamımızın her safhasında yapmalıyız. Etrafta, çaresizce dolaşan insanlardan
gözlerimizi kaçıracağımıza, onlara, “Ben yardımcı olabilir miyim?” demeliyiz.
Bu yaklaşım belki daha fazla iş yapmamıza neden olabilir. Ancak unutmayalım ki,
bize sempatizanlar da kazandıracaktır. Bu sempatizanlar içerisinde amirlerimiz
de bulunabilir tabii.
21. Telefonda isim ve numaraları
mutlaka tekrarlamalıyız ve en küçük tereddütte bile kodlamalıyız veya
karşımızdakine kodlatmalıyız.
İsim ve numara almakta
insanlar genellikle hata yaparlar. Bazı insanlar ise bu
hatalara çok daha fazla yatkındırlar. Böyle bir yatkınlığımız varsa onu yenmeğe
çalışmalıyız.
Bazı
isim ve numaralarda hata yapma oranı daha fazladır. Örneğin, Bülent ile Bülend;
Cemal ile Cemil; Aktaş ile Akdaş gibi. Arayanların bay mı yoksa bayan mı
olduklarını mesaj kağıdında belirtmeliyiz. Bir çok isim hem kadın hem de erkek
ismidir. Örneğin, İsmet gibi.
22. Beyaz yalanları (“Şu anda yerinde
değil” gibi) söylerken dikkatli olmalıyız.
İş yaşamında bazı küçük
yalancıklar söylemek bazen kaçınılmaz oluyor. Bunlara, “Beyaz yalanlar”
deniyor. Örneğin, “Şu anda kendisi burada değil” gibi. Beyaz yalanları, “Sana
beyaz yalan söylüyorum.” şeklinde söylemeyelim. Bir profesyonelin, profesyonel
bir santral görevlisinin veya profesyonel bir sekreterin diğerlerinden farkı
olmalıdır. Bu farkları yaratmak özel çaba ve özen ister. Çoğu zaman büyük
farkları ince ayrıntılar yaratır. Bazen sesiniz
bile gülebilmeli, tatlılaşabilmeli veya hoşgörülü olabilmelidir.
23. Telefonda lüzumsuz laflar
(Ayrılmayın, bağlıyorum gibi) etmemeyi öğrenmeliyiz.
“Lüzumsuz laflar”ı
zaman içerisinde bizler birer profesyonel olarak kendimiz bulmalıyız. Burada
sadece bir örnek vereceğim. Aranan yoksa “Dışarıda” veya “Henüz gelmedi”
yerine, “Şu anda yerinde değil” daha uygun olacaktır. Ancak karşıdaki ilgilenir
ve detay sorarsa uygun açıklamalar yapılabilir.
24. “Bir dakika lütfen”i sık, ancak
sade kullanmalıyız.
“Bir dakika lütfen” çok
işinize yarayacaktır. Ancak cümlenin sağına soluna bir şeyler ekleyerek değil
“sade” kullanın. Örneğin, “Bir dakika lütfen, odasına bir bakayım, kendisi
yerinde mi?” yerine sade bir, “Bir dakika lütfen” yetebilir.
25. “Lütfen” ve “Teşekkür ederim/z”i
bolca kullanmalıyız.
Bu iki sözcüğü her
vesilede kullanalım lütfen. Teşekkür ederim.
26. Başkalarının telefonlarını meşgul
etmemeliyiz.
Başkasının
telefonunu kullanmak zorunda kaldığımızda, görüşmeyi kısa kesmeli veya çağrıyı
kendi telefonumuza aktararak devam etmeliyiz.
27. Kendi telefonumuzu da meşgul
etmemeliyiz. Ayrıca unutmayalım ki, bizim şirket içinden veya dışından özel ve
gereksiz olarak aranmamız da telefonu meşgul etmektir.
Birisi
bize, “Telefonu meşgul etme” dediğinde aklımıza hemen bunu söyleyenin
tasarruftan bahsettiği gelir. Yani, bunu söyleyenin harcanan telefon parasını
kastettiğini sanırız.
Evet,
telefonu lüzumsuz meşgul etmenin bir yönü lüzumsuz para harcamaktır. Ama sadece
o kadar mı? Ya o sırada bizi arayanlar? Ya hat almak için bekleyenler? Ya bizim
boşa giden zamanımız?
Telefonu
meşgul etmek sadece bizim telefon etmemiz anlamına da gelmez. Bizi şirket içi
veya dışından başkalarının lüzumsuz yere aramaları da telefonu meşgul etmektir.
Bizi arayanlar, hat almak için bekleyenler ve boşa giden zamanımız bu durumda
da söz konusu değil midir?
28. Ses tonu, ses tonu ve yine ses
tonu.
Bu
kuralın da açıklaması yoktur. Yukarıdaki kuralları açıklarken bir çok örnek
verdim. Diğerlerini de size bırakıyorum.
29. Telefonda konuşurkenki oturuş ve
davranışımız bile karşı tarafa yansıyabiliyor. Eh gerisini siz düşünün.
Bu
konuda, “Önemli konuşmalarınızı ayakta yapın” dan, “Konuşurken tebessüm edin”e
kadar varan çok çeşitli tavsiyeler yapılıyor. Ancak ben, “Arif olan anlar”
diyerek bu tür tavsiyeleri kısa keseceğim. Arif olmayanlar anlamayı bırakın,
“Adam telefonda konuşurken bile şekil değişiyor” diyorlar. Hele konuşulan
üstten birisi ise.
“Konuşurken
bir şeyler yeme ve içme” gibi tavsiyeleri ise hiç yapmadım. Bu kitapçık
telefonda konuşmanın nezaket yönü ve telefon konuşmalarının verimlilik ve
etkinliği üzerinde odaklanmamıştır. İşin bu yönü ile ilgili olarak sadece bazı
temel konulara değinmekle yetindim.
30. Telefonu kapmanın bile bir şekli
vardır. Ahizeyi telefonun üzerine atmamalı, usulca bırakmalı, hatta önce
mandalını elinizde kapattıktan sonra ahizeyi yerine koymalıyız.
Ayrıntı
gibi görünecek ise de telefonu kapamanın bile bir yolu vardır diyeceğim. Bir
arkadaşımız telefonu kapamak için ahizeyi yerine koymadan önce eli ile mandala
basardı. “Niye?” diye sorulduğunda, “Olur mu ahize ses çıkarır, karşıdakine
ayıp olur.” diye yanıtlamıştı. Bazı insanlar ahizeyi yerine koymuyorlar da
adeta atıyorlar. Hem de karşıdaki henüz kapamış mı, kapamamış mı hiç dikkat
etmeden. Acele edip insanın yüzüne kapayanlar dahi oluyor.
Ayrıntılar,
ayrıntılar yine ayrıntılar. Ancak gelin görün ki, kalite farkını ayrıntılar hem
de ince ayrıntılar yaratıyor. Bu tür kişileri artık göremiyoruz. “Yükselen
değerler” yükseldikçe bu tür insanlar kayboluyor. Ayrıntılar, “zul”
addediliyor. (Zul için sözlüğe bakmanız gerekecek.)
31. Telefonu iyi kullanmak
verimliliğimizi ve etkinliğimizi arttırır.
İşimizde
en yakın ve en büyük yardımcımız telefondur. Yardımcımızdan en iyi şekilde
yararlanmalıyız. Evimizde kimse karışamaz ama işyerimizde bunu yapmaya
mecburuz.
32. Siz hala annenizin telefonunu mu
kullanıyorsunuz? Telefonu iyi kullanabilmek için onu tanımalıyız. Bugünkü
teknoloji sayesinde telefon cihazları ve telefon santralleri bize pek çok imkan
tanıyor.
Günümüzde
gelişmiş teknolojinin ürünü olan telefon cihazları ve telefon santralları
kullanıcılarına çok çeşitli olanaklar sunmaktadır. Bu olanakları bilmek
zorundayız. Halbuki bizler bunları tanımakta ve kullanmakta genellikle eksik
kalırız.
Yukarıdaki
açıklamalarımda telefonları beklemeye alma, aktarma, yönlendirme, zil sesleri,
sinyalleri gibi özelliklerini bilmemiz gerektiren durumlara yeri geldikçe
değindim. Aslında gerçek hayatta bu özellikler ve bu özellikleri bilmemizin
gereği daha fazladır. İşyerindeki telefon konusunda şirket yönetimlerine de
sorumluluklar düşmektedir. Telefonlar ve santrallar dahil her türlü haberleşme
araç ve gereçleri tüm çalışanlara iyice tanıtılmalıdır.
Hele
şimdi şirketlerin de kullanmaya başladığı cep telefonlarının teknolojisi her
geçen gün yenilikler getirmektedir. Cep telefonları bu elkitabının kapsamı
dışında olmakla birlikte bu teknolojinin takibinde birinci derece sorumluluğun
bireylere ait olduğuna değinmeden geçemeyeceğim.
33. Santral görevlileri telefonlara
cevap verirken mutlaka ve mutlaka şirketi tanıtmalıdırlar; “İyi günler, Örnek
AŞ” gibi. Ayrıca kendilerini tanıtmaları da bir ayrıcalık yaratacaktır; “İyi günler, Örnek AŞ, Ben Ayşe” gibi.
Santral
görevlilerinin Kural 1’deki gibi telefonun 2’den fazla çalmasını kontrol etme
şansları her zaman yoksa da diğer tavsiyelerimin hemen tamamı onlar için de
geçerlidir. Santral görevlisinin dışarıdan gelen çağrıları cevaplarken kendi
isimlerini söylemesi bir ayrıcalık yaratacaktır. Örneğin, “İyi günler, Örnek
AŞ, Ben Ayşe” gibi.
34.
Toplumsal hiyerarşinin neden olduğu, “Önce siz
bağlayın” ve, “Beraber bağlayalım” sendromlarından kaçının.
Açıklamalarımın
yine hemen tamamının özel sekreter kullanma durumlarında da geçerli olacağı
açıktır. Sekreter kullanan kişi ile sekreteri arasındaki ilave bazı
düzenlemeler kendileri tarafından sözel olarak yapılabilir.
Bazı
insanlar telefonun, özel sekreterleri ve/veya santral, giriş danışma,
resepsiyon ya da emniyet görevlileri gibi görevliler tarafından kendisine
aktarılmasının, karşıdaki kişinin hatta alındıktan sonra yapılmasını
istediklerinden, telefonu aktaracak kişiler, “Önce siz bağlayın ben aktarayım”
didişmesine girişmekte ve tereddütte kalınca da, “Beraber bağlayalım”
demektedirler.
“Beraber
bağlayalım” denen durumlarda çok sıkça rastlanmaya başlanan bir nezaketsizlik
ortaya çıkmıştır. Akıllı geçinen karşı taraf beraber bağlamamakta ve kendisine
verilen talimatı karşısındakine saygısız bir biçimde gerçekleştirmektedir.
Bu
tür görevlileri bilgili kılın, etrafınızı tanımasına yardımcı olun. Kimi nasıl,
ne zaman bağlayacağını isim isim bildirin. Bu meseleyi kompleks haline
getirmeyin.
35.
Kolay ulaşılabilir olun ve ulaşmayı bilin.
Kolay ulaşılabilir
olun. Fırsatın nereden ve kimden geleceği belli olmaz. Biliyorum, kendini
önemli kılmak için bazı kompleksli insanlar kendilerini kasten ulaşılmaz
kılarlar. Seçim sizin!
Ulaşmayı bilin. “Çok
aradım, size ulaşamadım” demeyi mazeret edinmeyin.
36.
Dahili telefon numaralarınızı da karşı tarafa bildirin.
Hatta
varsa kartvizitlerinize de yazın. Özellikle otomatik yanıt veren santrallarda
santralın diğer mesajlarını dinlemeye ve operatörün hatta gelmesine kadar
beklemek durumunda kalınmayacaktır. Ayrıca makineden gelen seslerin size Türkçe
ve İngilizce olarak yol göstermesini beklemek bazen “modern” ya da “sanal”
iletişime bile sinirlendirebiliyor insanı.
37.
Telesekreterlere yeterli mesaj bırakın.
Karşınıza
çıkan telesekreterlerin genellikle mesaj alma süresi kısıtlıdır. (Genellikle 1
dakika.) Bu süre içerisinde yeterli mesaj ve bilgi aktarmayı telefon açmadan önce
düşünün. Bilgiler, en azından adınızı ve telefon numaranızı ve kısaca arama
nedeninizi içermelidir.
38. Her şey kuralla halledilmez. Örnek
AŞ Kültürü’nü benimseyen profesyonel Örnek AŞ’li, ön çözümler konamayan
durumlarda çözümü doğaçlamadan yaratır.
Profesyonel,
önceden belirlenemeyen kuralları işin gereksinimine göre doğaçlamadan gerektiği
anda yaratabilen kişidir. Çalışan herkes profesyonel olmak, profesyonelce
davranmak zorundadır. Profesyonellik sadece üst yöneticilere değil hepimize ait
bir kavramdır.
Kuralları
işletmek veya işletmemek bizim elimizde olduğu gibi, durumuna göre nasıl
davranmak gerektiğini belirleyerek kuralları yorumlamak ve tamamlamak da
bizlerin becerisine kalır. Bu becerimiz sayesinde kendimize ve şirketimize
köstek veya destek oluruz.
NOT:
Cep telefonları bu elkitapçığının kapsamı dışındadır. Ancak şirketler de cep
telefonu santralı kullanmağa başlamıştır. Kurallar cep telefonları iletişimi
için de geçerlidir.
Cep
telefonları ile ilgili olarak burada yapmayı istediğim iki tavsiye şudur:
1.
Maalesef bazı cep telefonları sahipleri hâlâ cep telefonlarından aranmalarını
istemeyebilmektedirler. Bu nedenle cep telefon numarası istenir veya alınırken,
“Sizi cep telefonunuzdan/bu numaradan da arayabilir miyiz” şeklinde bir soru
yöneltmek doğru olacaktır.
2.
Cep telefonları teknolojisi her gün yenilikler getirmektedir. Bu nedenle özel
yaşamımızda olsun iş yaşamımızda olsun cep telefonlarının özelliklerini
öğrenmeye azami çaba sarfetmeliyiz. İletişim ve verimliliği arttıracak, zamanı
doğru kullanmamızı sağlayacak, masrafı azaltacak ve sinirlerimizin daha az
yıpranmasına neden olacaktır.
Ayrıca
normal telefonlardan cep telefonlarını aramanın daha pahalı olduğu... gibi
bilgileri de hem cebimize hem de şirketimize maliyetleri açısından takip etmeliyiz.
Saygılarımla,
ULAŞ BIÇAKCI
13.
Telefonu beklemeye alır ya da başka birisine aktarırken karşımızdakinin
sözcüklerini bölmemeliyiz.